Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur |
A. YILDIRIM
Fani dünya cazip geldi aldandın, Hazır lezzetlerin zevkine daldın, Kervan uzaklaştı,geride kaldın, Davran gönül,daha ne bekliyorsun? |
Dünyanın ve hayatın fâni olduğunu fark etmeyip ebedî burada kalacakmış gibi dünyaya gönül verenler, bir süre sonra büyük acılar çekmeye başlarlar. Zira burada hiçbir şey kararında kalmaz. İnsan her an beklemediği bir olayla, acı bir sürprizle, büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşabilir.
Meselâ, yıllardır çalışıp biriktirdiği servetini bir anda kaybedebilir. Hayat standartlarının zirvesinde iken bir anda kendisini her şeye muhtaç ve çaresizlik içinde bulabilir. Mevki ve makamını, servet ve şöhretini, sıhhat ve afiyetini kaybedenlerin ibretlik hallerine çok şahit olmuşuzdur.
Ebedî zannettiği dünyanın böyle fani ve faydasız olduğunu görünce, hayal kırıklığına uğrayıp, acıları ve kederleri ile baş başa kalanların dünya muhabbeti bir anda adavete dönüşür. Böyleleri, daha önce kalbinde taşıyıp gönlünde yaşattığı dünyayı yerin dibine batırırlar. Eski sevgilileri için demediklerini bırakmazlar. Artık zavallı dünyanın ne vefasızlığı kalır, ne fâniliği, ne zalimliği. Şiirlerin mısralarında, şarkıların nağmelerinde, türkülerin ezgilerinde sitem ve şekvalar yükselir. Daha ileri gidip “kahpe dünya” diyerek hakaret edenler bile olur.
İnsan dünyaya hak ettiği kadar değer verse, lâyık olduğu kadar onu sevse, mana ve mahiyetini bilse, ne sahip olduklarına bu kadar sevinir, ne kaybettiklerine böyle üzülür. Dünyanın hiçbir halini kendisine dert etmez. Nimetlerini şükürle karşılar, külfetlerine sabırla tahammül eder. Dünya insanın arzularına göre hareket etmediğine ve onun bir sahibi olduğuna göre, “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” der. Pencerelerden seyreder, içlerine girmez. Böylece dünyanın derdinden ve tasasından da uzak kalır.
Dünyanın cazibesine kapılıp aldatıcı güzelliğine meftun olanların ise, derdi hiç bitmez. Adam çok zengin olur, malının mülkünün ve servetinin muhafazası kendisine dert olur. Yüksek dağların başında duman eksik olmadığı gibi, zengin insanın da başında dert eksik olmaz. Fakir olur, bu defa da yokluktan, sıkıntıdan, borçtan ihtiyaçtan yana dert yanar. Nefis ve heves daima sahip olduğundan fazlasına talip olduğu için, hiçbir nimet ile tatmin olmaz. Nefsin gözü hep yükseklerdedir. Daima daha fazlasını, daha iyisini ve daha güzelini arar.
İnsan bazen de dünya işlerini yoluna koymak için ahiret işlerini ihmal ediyor. “Şu işimi de bitireyim, şu eksiğimi de tamamlayım, işlerimi yoluna koyayım, borçlarımı ödeyim, alacaklarımı tahsil edeyim” gibi gerekçelerle sürekli kafasını ve kalbini meşgul edenler, dünya işlerini kendilerine dert ediniyor. Ama dünyanın işini bitirmeye kimsenin gücü yetmiyor. Bu arada insan farkında olmadan dünya insanın işini bitiriyor.
Yani derdi dünya olanın dünya kadar derdi oluyor. Böylece ebedî hayatın kazanılması için yapılması gereken işlere zaman ve imkân kalmıyor.
Halbuki insanın başında öyle büyük bir dert ve dâvâ daha var ki, dünya onun yanında sinek kanadı kadar ehemmiyet taşımaz. Bu ise, öteki dünyayı, yani ebedî hayatı kazanmak veya kaybetmek derdidir. Aklı başında olan her insanın en büyük derdi bu olmalıdır. Yoksa, bu fâni dünyayı dert edinmekle onu elde edemeyeceği gibi, bâki bir dünyayı da kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
Dünyevileşme ciddi bir hastalıktır
|
Yasemin YAŞAR | ||
| ||
Bu hastalığa yakalananların hayatlarındaki en önemli gayesi dünyevî başarı, kazanma ve bu gayelerin duygusu olan hırstır.
Bu hastalığın en kötü neticesi de, insanlara ahireti, gidiyor olduğu yeri, ölümü unutturmasıdır. Dolayısıyla ahiret algısı zayıflayanlar veya kaybolanlar her türlü kötülüğe açık hale gelmektedir. Dünyevîleşme, ehl-i imanın ruh ve duygu dünyasında ciddî kırılmalara, karakter bozukluğuna, akıl ve iradenin noksanlaşmasına sebep olur. Böylelikle insan artık hayatı sadece menfaatten, paradan, makamdan, başarıdan, hazdan ibaret görür. İnsanın para kazanma dışında hiçbir şey düşünmez hale gelmesi, ahiret inancının zayıflaması, haram ve helâl çizgisinin kaybolması, yalancılık, riyakârlık gibi bozuk karakterlere bürünmesi, gösterişi sevmesi, insanlara tepeden bakması, gururu vs. gibi dünyevîleşme hastalığının belirtileri olmaktadır. Bu hastalığın nasıl bulaştığı ise, herkesin dikkat etmesi gereken bir noktadır. Özellikle bu hastalık kişinin yaptığı amellerin karşılığını hemen görme, yani dünyada görme arzusundan doğmaktadır. Ahiret ikinci plana atılır ve oradaki alacağı mükâfat ve lezzeti unutur. İşte tam bu nokta dünyevîleşmenin başladığı noktadır. Bundan sonraki aşama ise, nefsin bazı dünyevî lezzetlere Allah’ı zikretme zevkinin yerine geçecek şekilde alışması, bu zevkin hayatın vazgeçilmezi olmasıdır. Ayrıca, dinî hizmetlerdeki şevk ve heyecanın kırılması da dünyevîleşmenin bir başka belirtisidir. İnsanın şevkinin kaynağı eğer dünyevî unsurlar haline gelmişse, meselâ, takdir görmek, bir kişiye bağlanmak, nazar-ı âmmede mevki sahibi olmak, benliğini beslemek vs. bunları bulamadığı her an şevksizlik yaşar. Oysa şevkin kaynağı rıza-ı İlâhî olsa, hiç kimse, hiçbir engel onu yolundan çeviremez. Hâsılı; ‘Bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir’ diyen Resulullah’ın (asm), ümmet-i Muhammed’i (asm) en çok bu noktalarda uyarması, çağın hastalığının daha çok bu noktadan olacağını göstermektedir. Bu hastalığın en etkili tedavisi, doğru ahiret bilincinin yerleşmesi, kuvvetli iman ve lezzetleri acılaştıran ölümün çok zikredilmesidir. Ancak bu şekilde insan dünyadaki bağlandığı şeylerin faniliğini görebilecek ve dünyalıklara hak ettiği kadar değer verecektir. | ||
19.10.2013 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder