21 Eylül 2013 Cumartesi

DEMOKRATLIK VE DEMOKRAT OLABİLMEK

Mustafa CAN
Dünyada insanlar bir topluluk halinde yaşarlar. Bu insanların acz ve zaafından ve yardıma muhtaç olmalarından kaynaklanır. İnsanın ihtiyacı tüm dünyayı kuşatmış, arzu ve emelleri her yere uzanmıştır. Bundan dolayı toplum içinde yaşamaya mecburdur. Sosyal hayatta insanların da hukukunu korumak için yöneticiye ihtiyaç vardır. Ta ki hak ve hürriyetler korunsun, haklar alınsın haksızlar cezalandırılsın ve adalet sağlansın.
Hürriyetin güvencede olduğu, hakların korunduğu ve hukukun üstünlüğünün esas alındığı sistem ise dünyada “Demokrasi” olarak isimlendirilmiştir. Demokrasinin alternatifi istibdat ve keyfî yönetimdir. Bu nedenle iki türlü sistem vardır. İstibdat ve hürriyet. Hürriyeti esas alan yönetime demokrasi, hürriyetlerin güvencede olmadığı keyfî yönetimlere de istibdat denir bir başka alternatif de yoktur. Her ne kadar oligarşik ve monarşik yönetimler varsa da bu yönetimler de insanları ya hürriyetlerini koruyarak veya istibdat uygulayarak yönetirler. Sonuçta yine ya hürriyettir veya istibdattır.
XIX. ve XX. Asır devletlerin teşkilat yapılarını tam olarak kurduğu, bu nedenle de “Siyasetin” öne çıktığı bir dönemdir. Demokratik idarelerin halkoyu ve seçimlerle belirlenmesinden dolayı da ister istemez her vatandaşı ve tüm insanlığı ilgilendirmektedir.
Bediüzzaman hazretleri 1907’de İslam âleminin ve hilafetin merkezi olan İstanbul’a geldiği zaman meşrutiyet ve istibdat konusundaki tartışmaları görmüş ve yerini hürriyetten yana almıştır. Sultan Abdülhamit hem veli hem de halife olduğu halde ne velayetinden ve ne de hilafetinden dolayı ona tabi olup “Padişahım çok yaşa!” dememiştir. Bu durum ulemayı ve hocaları çok şaşırtmış ve Bediüzzaman’ın pervasız bir şekilde onlara göre halifeye isyan eden Resneli Niyazi ve Enver Paşa gibi asilerin yanında görünmelerine çok şaşırmışlardır. Bu nedenle kendisi ile münazaraya gelen ve soru soranlara Bediüzzaman öyle ikna edici mükemmel cevaplar vermiştir ki “Bediüzzaman” ve “Garibüzzaman” “Ebu Lâşey” gibi unvanlar vermişlerdir. Hatta bu nedenle kendisine “Ceride-i Seyyarre” dahi demişlerdir. Ne Derviş Vahdeti, ne de Hurşit Paşa Bediüzzaman’ın kendi fikirlerine alet ve tabi edememişlerdir. Bediüzzaman bildiğini söylemiş ve söylediğini izah ve ispat etmiş, muhataplarını da susturmuştur. Çünkü Bediüzzaman “Hakikatin Sesi” olarak daima “Hakkı ve Hakikati” haykırmıştır. Dersini de Hak ve Hakikatten almıştır. Bu nedenle Bediüzzaman Abdülhamid’in yönetimine “İstibdad” adını vermiştir.
Bediüzzaman Abdülhamit dönemindeki istibdada “Zayıf istibdat” adını vermiştir. İttihat ve Terakki döneminde ittihatçıların meşrutiyet adına uyguladığı istibdada da “Şiddetli İstibdat” demiştir. Cumhuriyet döneminde ise “İstibdad-ı Mutlak” uygulandığını açıkça ifade eder. “Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez” der. Bediüzzaman’ın medrese hocaları, din adamları, tarikat mensupları ve askeriyedeki alaylı zabitler gibi mutaassıp dindarlar ile beraber halife ve veli padişah Abdülhamid’in yanında yer almayarak Jön Türklerin, mekteplilerin ve Ahrarların yanında yer almasının sebebi “Hürriyet” aşkıdır. İslamiyet’in ve şeriatın siyasi manada hürriyetçi olmasındandır.Bu nedenle yine 1950 sonrasında Ahrarların devamı olarak gördüğü Demokratların yanında yerini almıştır. Din adına kurulan “İslam Demokrat Partisi” gibi partilere itibar etmemiştir. Nitekim 1909 yılında Derviş Vahdeti’nin başında olduğu “İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti”nin 31 Mart Olayı’na sebebiyet vermesinin altında da bu cemiyet mensuplarının Şeriatı siyasi olarak “İstibdada müsait zannederek” Meşrutiyete karşı “Şeriat İstiyoruz” diye isyan etmeleridir.
Divan-ı Harb-i Örfi müdafasında da görüldüğü ve tespit edildiği gibi Bediüzzaman İttihad-ı Muhammedî Cemiyetinin kurulduğunu işitmiş ve Bu isim siyasete karışırsa sonucu çok kötü olur ve İslamiyet istibdada alet edilir diye titremiştir. Cemiyetin siyasete girmemesi “Farzların ifası, haramlardan içtinab ve sünnetin ihyası” dışına çıkmaması ve siyasete karışmaması konusunda gerek nutuklarında ve gerekse gazete makalelerinde ikazlarda bulunuştur. Askeriyede mektepli subaylara isyan eden alaylı zabitlere ve askerlere “Emirlerinize itaat edin!” diye nutuklar vermiş ve gazetelerde makaleler neşretmiştir.
1950 sonrasında Bediüzzaman “siyasetten içtinap” mesleğini yeniden yorumlamıştır. Buna göre din adına siyaset yapılmayacaktır. Zira siyaset dünyaya ait bir mesele olup insanların ihtiyaçlarından kaynaklanan teknik bir konudur ve insanların idaresi ve işlerinin yapılması, güvenlik ve adaletin sağlanması hususlarını içerir. Bunu ise idarecilik bilgi ve becerisi gerektiren bir husustur ve layık olan kimselere verilmesi gerekir. Dini yönü meşveret ve liyakat emrine imtisal cihetiyledir. Amacı ise güvenlik ve adaletin sağlanmasına yöneliktir. Bu nedenle idare ve siyasette önemli olan “Hakların korunması ve hürriyetlerin sağlanmasıdır. Bu da ancak Hürriyet ortamının sağlanması ile mümkündür. Bunu sağlayacak olanlar da hürriyetçi ve demokrat olmaktan geçmektedir. Bu açıdan Bediüzzaman din adına siyaset yapmadan, devlet yönetimine talip olmadan Demokrat Parti’nin desteklenmesini istemiştir. Talebelerini Demokrat Parti lehinde propaganda yapmalarını istemiş ve hafifçe teşvik etmiştir. Bir kısım talebelerinin DP Emirdağ İlçe Teşkilatında görev almalarına müsaade etmiştir. Bunlardan bir kısmının isimlerini “Demokratlar azalarından Nur Talebeleri Mustafa, Nuri, Nuri, Hamza, Süleyman, Hasan, Seyda, İbrahim, Faruk, Muzaffer, Tahir, Sadık, Mehmed” (Emirdağ lâhikası, 2:422–423) diyerek Emirdağ Lahikası’na da koydurmuştur.
Bediüzzaman’ın hizmetini gören Nur Talebesi ağabeylerden Bayram Yüksel’in anlattığına göre Bediüzzaman hiç gizlemeden ve herhangi bir şart ileri sürmeden yanına gelen DP milletvekillerine “Biz Nurcular sizi destekliyoruz” derdi. Misaller vererek “Hamza Emek benim talebemdir, hem de Demokrattır” derdi. (N. Şahiner, Son Şahitler, Bayram Yüksel, 3:65)
Hamza Emek ağabeyin anlattığına göre Bediüzzaman hazretleri zaman zaman DP’nin yaptığı yanlışlara kızar ve hiddet ederdi. Ama bu hatalarından dolayı onlardan desteğini çekmemiştir. Ama ne var ki DP düşmanı olan dindarlar ve diğerleri Bediüzzaman’ın “Demokrat Partiden desteğini çekti. Şunun şunu istedi yapmayınca onlara beddua etti” gibi uydurma sözlerini işitmekteyiz. Garazkârlar da bu yalan ve yanlış sözlere mal bulmuş mağribi gibi sarılıp orada burada DP ve Demokratlar aleyhine konuşmaktadırlar. Gerçekler ise Risale-i Nurlarda ve özellikle Emirdağ Lahikasında mevcuttur. “Demokrat Nur Talebeleri” ifadesi dahi bu yalancıların kafasına tokmak gibi inmelidir ve inmektedir. Bu konuda Bediüzzaman’ın emri ile Emirdağ DP İlçe Başkanlığı yapmış olan Hamza Emek’in hatıralarına bakılabilir.
Bediüzzaman “Demokrat” kelimesini Risale-i Nur külliyatında 86 ayrı sayfada en az 250 defa kullanmıştır. Bu da Bediüzzaman’ın Demokrasiye ve demokratlara verdiği değeri göstermesi açısından anlamlıdır. Bediüzzaman’ın “Demokrasi” kelimesinden çok “Demokrat” kelimesini kullanmasının hikmetini de demokratlığın “demokrasi” kavramından daha geniş ve kapsamlı ve istismara meydan vermeyen bir kelime olmasındandır. Zira demokrasi kelimesi istismara müsaittir. Herkes kendisini demokrasi havarisi gibi gösterebilir ve istibdadını demokrasi adı altında halka pazarlayabilir ve aldatır. Ama demokrat kimliğine sahip birisi “Demokrasiyi benimsemiş, hürriyetin, meşveretin hakkını vermiş ve bunu müdafaa etmeyi amaç edinmiş ve icraatıyla ispat etmiş olan kişiye denir ve bunu istismarı söz konusu olamaz. Demokrat kimliği olmadan demokrasi olmaz. Bu nedenle Bediüzzaman “Demokrat” kelimesini tercih etmiştir.
Demokratlık, demokrasiye sahip çıkmak, herkesin hürriyetini istemek, meşveretle hareket etmek, hukukun üstünlüğünü savunmak, herkesin kanun karşısında eşitliği esasına ve liyakate göre makam ve mevki dağılımı yapmaktır. Bu nedenle demokrasiyi ancak demokrat zihniyetle kurmak ve geliştirmek mümkündür. Aksi takdirde meşrutiyeti müdafaa eden İttihat ve Terakki’nin devletçi ve müstebit kanadının “Zayıf istibdattan ülkeyi kurtarıyorum” diye “Şiddetli istibdadı hâkim kılması” gibi demokrasiyi yozlaştırarak bir başka istibdada kapı açacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder