Önce “28 Şubat 1997’de ne oldu?” sorusu ile başlamak gerekir. 28 Şubat’ta Milli Güvenlik Konseyi (MGK) Cumhurbaşkanı Demirel başkanlığında toplanmış ve 9 saat süren müzakereler yapılmış ve ülke meseleleri görüşülerek konuşulmuştur. MGK üyeleri içinde kuvvet komutanları, Başbakan Necmettin Erbakan’ın bulunduğu toplantıda “Laiklik prensibi ihlal edilmiştir” denilerek bir dizi tedbirler alınmıştır. Tedbirleri alanlar MGK üyeleri ve Başbakan ile beraber tüm üyeler “İrtica ve rejim aleyhtarı faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler” adı altında bir dizi kararlara imza atmışlardır.
Bu kararlara Başbakan olarak Necmettin Erbakan ve tüm hükümet üyeleri imza atmış ve uygulanması kararı almış ve itiraz etmemişlerdir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel MGK başkanı olarak kurulun çalışmasını sağlamıştır ve kararları dikte eden bir konumda olmamıştır.
Kararlar Şunlardır: (Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına EK-A)
1-Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4′üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması icin mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.
3-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihraklarin etkisinden korunması bakımından:
a-8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.
b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
6-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yi dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9- TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
10-Bu maddenin tam metnini Turkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.
11-Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12-T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13-Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
14-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
17-Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
18-Büyük Kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir. (http://tr.wikisource.org/wiki/28 Şubat_Kararları)
Bu kararların altında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Kuvvet Komutanları Hikmet Köksal, Güven Erkaya, Ahmet Çörekçi ile Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın imzaları bulunmaktadır. Karara imza atan tüm üyeler ne kadar sorumlu ise Süleyman Demirel de o kadar sorumludur. Necmettin Erbakanı aklayıp Demirel’i suçlamak hakperestlik sayılmaz.
Başbakan Necmettin Erbakan 14 Mart 1997’de “gereği yapılmak” üzere ilgi kararları bakanlıklara gönderdi. Bununla ilgili genelgeler de İçişleri Bakanı Meral Akşener ve Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından yayımlandı.
10. 1. Kararların Arka Planı:
1995 Genel Seçimlerinde Refah Partisi I. Parti olarak parlamentoya girmişti. 1996 yılında DYP Genel Başkanı Tansu Çiller “Demokrasinin gereği ve halk iradesinin sonucu olarak parlamentoda en çok sandalyeye sahip olanın hükümet olması gerekir. Demokratik olan en çok oy alan liderin başbakanlık makamını temsil etmesidir” diye demokratik bir kararla Refah-Yol hükümetinin kurulmasına karar vererek hükümete ortak oldu ve Erbakan’ın Başbakanlığını onayladı. 54. Hükümeti oluşturarak 8 Temmuz 1996’da TBMM’den güvenoyu aldılar. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’de bu hükümeti onayladı.
RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan hükümet olduktan sonra öncelikle 2–7 Ekim 1996’da Mısır, Libya ve Nijerya’yı ziyaret ederek dış gezilere başladı. Erbakan’ı çadırında kabul eden Libya lideri Kaddafi’nin sözleri muhalefette ve basında ağır eleştiri konusu oldu. Zira Necmettin Erbakan Türkiye Cumhuriyeti Devletine hakaret eden Kaddafi’ye gereken cevabı verememiş ve kendisini, dolayısıyla temsil ettiği hükümetini küçük düşürmüştü.
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen kazada mafya-siyaset ve polis ilişkileri açığa çıkmış ve bu olayı eleştirenlere Erbakan “fasa-fiso” demiş, Adalet Bakanı Şevket Kazan da yapılan eylemleri “mum söndü oynuyorlar” diye hafife almıştı.
10 Kasım 1996’da Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe Refah Partisi İl Divan Toplantısındaki konuşmasında Kemalizm’i eleştirerek ülkede demokrasi olmadığını ve RP’li olarak bu düzeni değiştirmeliyiz” şeklinde özetlenecek bir konuşma yapmış ve bu çok büyük tepki toplamıştı. Karatepe de bu konuşmasından dolayı özür üstüne özür dilemişti ancak hakkında açılan davada 1 yıl hapis ve 420.000 Lira para cezasına çarptırılmıştı.
11 Ocak 1997’de Necmettin Erbakan Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi. Bu da henüz “tarikatların yasal olarak yasak olduğu” için büyük bir tepki nedeni olmuş, laikler, muhalefet ve askerler bundan çok rahatsız olmuş ve bunu da Cumhurbaşkanına iletmişlerdi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu nedenle Başbakanı yanına çağırarak uyarısını yapmıştı.
22 Ocak 1997’de Gölcük’te toplanan yüksek rütbeli komutanlar irticanın iktidar olduğunu dile getirerek uyarıda bulundular. Buna rağmen 30 Ocak 1997 gecesi Sincan Belediyesi Kudüs Gecesi düzenledi. İsrail lanetlendi ve Kudüs’ün kurtarılması ile ilgili konuşmalar yapıldı. Bu geceye Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız İran Büyükelçisini de davet etti ve beraber izlediler. Bunun üzerine Bekir Yıldız tutuklandı. 4 Şubat 1997’de askerler Sincan’da 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaparak hükümete gözdağı verdiler.
Başbakan’ın umursamaz davranması üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Başbakan Erbakan’a uyarı mektubu gönderdi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya “İrtica PKK’dan daha tehlikelidir” dedi ve askerlerin rahatsızlığını dile getirdi. 11 Şubat 1997’de Şeriat tehlikesine karşı Laikçi Kadın Kuruluşları Ankara’da bir yürüyüş yaptılar ve tepkilerini gösterdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder